top of page

Efendi-köle diyalektiği


Efendi - köle

"Toprak üzerindeki ilkel komünal mülkiyetin ortadan kalkmasından sonra bütün tarih, ya sınıf savaşlarının tarihidir ya da toplumsal gelişmenin çeşitli aşamalarında ortaya çıkan sömüren ve sömürülenin tarihi ile, egemen ve egemenlik altında olan sınıflar arasındaki savaşın tarihidir.”

"Özgür yurttaş ve köle, patrisiyen ve pleb, derebeyi ve serf, lonca ustası ve kalfa, tek sözle ezen ve ezilen her an birbirlerine karşı olmuşlar ve kimi zaman alttan alta, kimi zaman da açıktan açığa sürekli bir kavga sürdürmüşlerdir."

Bu kavga, her seferinde, ya bütün toplumun bir yeni kuruluşa dönüşmesiyle ya da çatışan sınıfların birlikte yok olmalarıyla sonuçlanmıştır.

Ezen ve ezilen kavram çiftini, efendi-köle diyalektiği bağlamında irdelediğimizde;

  • Bunların birbirlerini hak ettiğini,

  • Güçlerin denk olmadığı bir ilişki sonucunda var olduklarını,

  • Biri olmadan, diğerinin varoluşunun mümkün olmadığını

  • Efendinin, köle ve kölenin efendi tarafından tanınması ve kabullenilmesi isteğini (Bu istek, kendi değerinin bir başkası tarafından istenen değer olmasını istemektir. Kısaca, bilinip tanınmayı istemektir)

  • Bu istek bağlamında, söz konusu farklı iki bilincin savaşımının kaçınılmaz olduğunu görürüz.

Bahse konu savaşta;

Efendi, bilinip tanınma isteğini doyurmak için, diğer istekle olan mücadelesinde ölümü göze alan ve kendisini kabul ettiren tarafı oluşturur.

Köle ise, söz konusu mücadelede, hayatını tehlikeye atmaktan vazgeçen, –kendi doğal isteğine boyun eğerek- hayatını idame ettirmek için hasmını, efendi olarak tanıyan kişiyi niteler.

Hegel efendiyi efendi yapan şeyin, kölenin onu, efendi olarak onaylayan bakışı olduğunu söyler.

Efendi kimliği, toplumsal bir kimlik olarak ötekinin onayıyla var olabilir ve efendi bu anlamda aslında kölenin müşterek bakışına mahkumdur.

Efendi kendisini aynada efendi olarak görür ama bu görüntünün yanına kölenin onaylayan müşterek bakışı gelmezse efendi kimliği toplumsal gerçekliğin değil, hayaller dünyasının imgesel kimliği olarak kalacaktır.

Yani efendiyi toplumda var eden köledir. Efendi ancak bağımlısı köle kadar efendidir. Serfleri olmayan bir toprak ağası, şövalyeleri olmayan bir lord, işçileri olmayan bir patrondan söz edemeyiz.

Nihayetinde, iki bilinç arasındaki savaş sonuçlanır ve taraflar belirlenir.

Kölenin zihnindeki, efendi önemli bir nesnenin boşluğunu doldurabilecek bir temsilci konumuna uymaktadır.

Köle kavramının ise efendinin zihninde temsilcisi olan bir kavram olmadığını belirten Hegel, kölenin toplumsal kimliğinin onaylanması açısından sıkıntı yaşadığını söyler.

Köle, kendiliğini dışarıya koyduğunda efendisinin onaylayan müşterek bakışı ile karşılaşmaz. Efendi, kölenin emeğinin ürününü onaylar. Var olmak istiyorsan efendin için çalış, üret, emeğinin ürününü efendin onaylarsa varsın yoksa yoksun.

Bu nedenle köle, emeğinin ürünü ile özdeşleşmek zorundadır. Köle, “kendilik bilincini” emeğinin ürünü olan nesne üzerinden gerçekleştirebilir.

Doğada saklı bulunanları ve doğa güçlerini kendilerine elverişli biçime getirmek için emek sarf eder. Bu bilinçli ve kasıtlı davranışa üretim adı verilir.

Bu anlamda, delikli taş ve sopa doğada saklı değildir. Doğada saklı olan; delikli taşa yerleştirilen sopa ile hayat bulan baltadır.

Gerek kendini, gerek doğayı üretimi, insanı insan eden başlıca niteliktir. İşte köle, doğada olmayanı üretip, var ederek, doğanın efendisi haline gelir. Hegel'e göre, bu nokta, kölenin emeği üzerinden ulaşabileceği en üst bilinç noktasıdır.

Köle, üretimi gerçekleştirirken, yalnızca doğa üzerinde etkide bulunmakla kalmaz, hem kendi, hem diğer köleler ve hem de efendi üzerinde de etkide bulunur.

Çünkü, üretim, ancak emeklerini birbirleriyle birleştirmek ve mübadele etmek yoluyla gerçekleştirilebilir. Bu nedenle, üretim toplumsal bir olgudur. Ve üretim ilişkilerinin sınırları içinde gerçekleşir.

Hegel’e göre özgürlük, -yani insanın kendini bilip tanıması ve kendini bilip tanıyan muadillerince bilinip tanınmak-

  • kölenin çalışması sayesinde, doğa karşısında özgür olan,

  • bu özgürlüğün sağlamış olduğu konfor nedeniyle biyolojik varlığını aşmaya yönelik herhangi bir motivasyondan yoksun bulunan,

  • ve bu nedenle de kendisiyle ilgili eksik bir bilince sahip olmakla yazgılı olan efendinin kazanımı olamayacaktır.

Efendi, kendisinin efendi olmasını olanaklı kılan düzenin kölesidir.

Yani ancak o düzenin parametreleri içinde var olabildiği için, o düzenin sürmesi uğruna kendisinden ödün vermek zorundadır.

Efendi, kendi gücünün, yarattığı rolün tutsağıdır.

Sonunda yüzü giydiği maskenin şeklini alır. Hep güçlü görünebilmek için çabaladığı ve rolüne uygun düşmeyen bütün isteklerini törpülediği için kendisi olmaktan çıkar.

İnsanın kendi yarattığı şeylerden kopması, bunları kendi dışında birer soyut bir varlık, üstün birer güç gibi görmesi, onların karşısında kendi kişiliğinden ve insanlığından olması, bunların boyunduruğu altına girmesi, “yabancılaşma” sözcüğü ile dile getiriliyor.

Bu bağlamda efendi, en değerli şeyini, özgürlüğünü -ve bununla bağlantılı olarak kimliğini- kaybeder, yabancılaşır.

Özgürlük,

  • efendiye boyun eğerek insanî özgürlüğün ve özerkliğin değerini efendide bilip tanıyan,

  • başlangıçta ölüm korkusu ile kendi doğasına ve doğaya boyun eğen,

  • fakat çalışarak doğanın ve kendisini köle haline getiren kendi doğasının efendisi haline gelen,

  • yani efendiliğini çalışması dolayımıyla kazanan kölenin başarımı olacaktır.

Hegel, tarihi bu telos (erek) doğrultusunda; kölenin bilincinin bir serüveni olarak yorumlar ve tarihin, özgür insanla, yani kendinin bilincinde olan insan ile sonuçlanması mukadder olan sonunu olumlar.

Bu noktada, Hegel’in efendi-köle diyalektiğinin, gerçekte, kölenin bakış açısının bir ürünü olduğu söylenebilir.

Bu bağlamda, özgürlüğün en büyük düşmanı, kendi halinden memnun kölelerdir.

Efendi-köle bağımlılık ilişkisi üzerinde kurulu sosyal düzenler içinde hiç kimse özgür olamaz. Ancak, özgür oldukları yanılsamasını yaşar.

KAYNAKÇA

Bumin, Tülin, Hegel, Y.K.Y. İstanbul 1998.

Kojève, (2000), Hegel Felsefesine Giriş, (Çev. Selahattin Hilav), Y.K.Y., İstanbul.

Nietzsche, Friedrich, (1997), İyinin ve kötünün Ötesinde, (Çev. Ahmet İnam), Gündoğan Yayınları, Ankara.

Marx, K., Engels, F Komünist Manifesto (1848)


Featured Review
Tag Cloud
Henüz etiket yok.
Kategoriler
bottom of page